Alfabenin icadı, yazı tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri ve bu gelişme, yazının ilk kez M.Ö. 3500'lerde ortaya çıkmasından yaklaşık 2500 yıl sonra, M.Ö. 1000'li yıllarda meydana gelmiştir.
Bu süreçte, çivi yazısı ve Mısır hiyeroglifleri gibi eski yazı sistemlerinde her bir sembol genellikle bir nesneyi veya bir soyut kavramı temsil ederdi. Bu sistemler zamanla gelişti ve sesleri temsil eden semboller oluşturuldu. Ancak, bu sembollerin sayısı oldukça fazlaydı ve yazının öğrenilmesi zor bir süreçti.
Erken dönem yazı sistemlerinde her sembol bir nesneye veya kavrama karşılık gelirken, zamanla sesleri temsil eden semboller geliştirildi. Ancak, bu durum hala yazının öğrenilmesini zorlaştıran bir faktördü. M.Ö. 11. yüzyılda, Fenikeliler, Mısırlıların hiyeroglif sistemini basitleştirerek, sadece seslere karşılık gelen sembollerden oluşan bir alfabe geliştirdiler. Bu, yazının kullanımını ve öğrenilmesini önemli ölçüde kolaylaştırdı.
Fenike alfabesi, 22 harften oluşuyordu ve sadece sesleri temsil eden semboller kullanıldığı için, daha az sembolle yazmak mümkün hale geldi. Bu, yazının daha geniş bir kitle tarafından öğrenilmesine ve kullanılmasına olanak tanıdı.
Fenike alfabesinin icadı, okuryazarlık oranının artmasına ve yazının diğer halklara ve dillere daha kolay yayılmasına yardımcı oldu. Fenike alfabesi, zamanla Latin, Yunan, Kiril ve Arap alfabeleri gibi günümüzde yaygın olarak kullanılan alfabelerin temelini oluşturdu.