İslam ve Müslümanlarla sorunu bulunan malum zihniyetin ürettiği ve tarihi gerçeklerle hiçbir şekilde uyuşmayan “Filistinliler topraklarını sattı” iftirasına inanan cahil klavye paşaları, işgalci Siyonist şebeke İsrail’in 300 günlük saldırılarında 40 binden fazla insanın kanı dökülmesine rağmen Starbucks’ta dökülen kahvelerin derdini köpürtmeye devam ediyor.
Klavye delikanlıları, “Topraklarını satmasalardı” diyerek yapay zeka çağındaki on binlerce bebeğin katliamına bir anlamda “oh olsun” derken, şerefli Filistinli halkı, ellerinde taşlarla, Amerikan ordusunu arkasına alan terör örgütü İsrail’in gerçek mermilerine karşı koymaya çalışıyor.
Amerikan şirketlerinin sahibi olduğu sosyal medya platformlarında hızla yasaklanan görüntüler arasında Filistinli onurlu bir grup mücahit gencin, İsrailli Siyonist teröristlerin gerçek mermilerine karşı koydukları anlar da yer alıyor.
Görüntülerde Filistinli direnişçi mücahitlerin bir otomobilin arka koltuklarına araç lastikleri koyarak siper aldıkları ve işgalci teröristlerin silahlarla gerçekleştirdikleri saldırılara kendi topraklarının taşlarıyla karşı koydukları görülüyor.
Gerçek mermilerle ateş eden İsrailli teröristler, otomobilin arka koltuklarındaki lastikleri kendilerine siper eden Filistinli mücahitleri vuramayınca yaklaşmaya çalıştıkları ancak mücahitlerin araç silecekleri bölmesine ve kaportanın üzerine yığdıkları taşları kullanarak taş yağmuruna tutup buna izin vermedikleri fark ediliyor.
Filistinli mücahitlerin işgalci terör örgütü İsrail mensubu teröristlere karşı direnişi akıllara intifadayı getiriyor.
İsrail-Filistin çatışması, Filistinlilerle İsrail güçleri arasında Filistin toprakları üzerinde uzun yıllardır devam ediyor. Çatışmanın kökenleri, 1897'de düzenlenen Birinci Siyonist Kongresi ve ardından 1917'de ilan edilen Balfour Deklarasyonu'na dayanıyor. Bu deklarasyonlar, bölgede bir Yahudi devletinin kurulmasına yönelik iddiaları kamuoyu önüne serdi ve bölgedeki Yahudi göçünü arttırdı. Ancak bu dönemde Yahudi nüfusu, Filistin'de nispeten azdı.
Mandat dönemi ve ilk çatışmalar
İngiliz hükûmetinin, Filistin'de Yahudi bir ulusal yuva kurulmasına yönelik taahhüdü, Filistin Mandası'nın kurulmasıyla somutlaştı. Bu süreç, Yahudiler ile Araplar arasında ciddi gerilimlere ve çatışmalara yol açtı. 1947'de Birleşmiş Milletler'in Filistin Bölme Planı'na rağmen, bölgedeki gerilim 1947-1949 Filistin Savaşı'na ve daha geniş Arap-İsrail çatışmasının başlamasına sebep oldu.
1967 Altı Gün Savaşı ve işgal
Siyonist şebeke İsrail'in 1967'deki Altı Gün Savaşı'nda Filistin topraklarını işgal etmesiyle çatışma yeni bir boyut kazandı. İşgal, bölgedeki tansiyonu artırarak, Filistinlilerin yaşam koşullarını daha da zorlaştırdı.
Oslo Anlaşmaları ve devam eden işgal
1993 ve 1995 yıllarında imzalanan Oslo Anlaşmaları, İsrailliler ve Filistinliler arasında iki devletli bir çözüme doğru önemli adımlar atılmasını sağladı. Ancak, bugün hâlâ Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki 165 bölge İsrail askeri işgali altında bulunuyor. Bu durum, bölgede sürekli bir istikrarsızlığa ve çatışmalara neden oluyor.
İki devletli çözüm ve uluslararası çabalar
Siyonist Yahudilerin devleti olarak illegal şekilde, işgale dayalı biçimde “İsrail” devletinin 1948'de kurulmasından bu yana, bölgede sürekli bir barış ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması yönünde uluslararası çabalar sürdürüldü. 2007 yılında yapılan anketler, hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin çoğunluğunun iki devletli çözümü desteklediğini gösterdi ancak Siyonistler, “vadedilmiş topraklar” motivasyonundan hiç vazgeçmedi. Sözde vadedilen topraklar arasında Türkiye topraklarının da bulunması, Filistinlilerin direnişini “Anadolu’nun ön cephe savunması” kılıyor.