Victoria Dönemi’nde ölülerle fotoğraf çekilme geleneği

İngiltere'de 19. yüzyılda başlayan ölü fotoğrafçılığı, sevdiklerini kaybeden ailelerin yas sürecinin bir rutini haline geldi.

ZDA
Zeliha Demirci Aktaş Editör
YAYINLAMA
11 Kasım 2024 11:52
GÜNCELLEME
11 Kasım 2024 13:05
Victoria Dönemi’nde ölülerle fotoğraf çekilme geleneği
ZDA
Zeliha Demirci Aktaş Editör

İngiltere’de, 19. yüzyılda yaşanan salgın hastalıklar ve yüksek çocuk ölüm oranları yas sürecine ilginç bir ritüel kazandırdı: Ölü fotoğrafçılığı bir diğer adıyla da post-mortem fotoğrafçılık.

Kraliçe Victoria döneminde (1837-1901) İngiltere, sıkça salgın hastalıklar ve çocuk ölümleri ile sarsılan bir toplum yapısına sahipti. Difteri, tifo, kızıl, kızamıkçık ve kolera gibi salgın hastalıklar özellikle çocuk yaş grubunda çok sayıda can alıyordu. Tıbbi imkanların sınırlı olduğu bu dönemde birçok çocuk henüz beş yaşına bile gelmeden yaşamını yitiriyordu. Bu kadar genç yaşta yitirilen evlatlarını bir hatıra olarak yaşatmak isteyen aileler, ölen çocuklarının fotoğraflarını çektirerek onların anısını yaşatma yoluna gittiler. Ölü fotoğrafçılığı, o dönemin yas kültüründe önemli bir ritüel olarak kabul edilerek toplumda yer edindi.

POST-MORTEM FOTOĞRAFLARI VE MEMENTO MORİ
Latince kökenli “post-mortem” terimi “ölüm sonrası” anlamına gelir. Fotoğraftan önce ölen kişiyi anmak için ressamlar bu görevi üstlenirdi. 15. yüzyıl Avrupa’sında, özellikle din adamlarının portreleri yapılarak anıları yaşatılmaya çalışılırdı. Bu nedenle ölü fotoğrafçılığına post-mortem denilmeye başlandı. Bu tür portrelere “memento mori” (ölümü hatırla) denirdi ve ölümün yaşamın bir parçası olduğunu hatırlatmak amaçlanırdı. Memento mori, ölümle ilgili düşüncelerin somut bir yansıması olarak sadece ölen kişinin değil ölümün kendisinin de ölümsüzleştirilmesine yönelik bir çabaydı.

Fotoğrafın icadıyla birlikte portre yerine fotoğrafın tercih edilmesi daha hızlı ve ekonomik bir anı oluşturma yöntemi sundu. Ölen kişinin bir parçasını saklama geleneği devam etti. Ölülerin saçlarının kolye ve yüzüklerde saklanması, balmumundan heykellerinin yapılması, hatta cenazelerde fotoğraflarının çekilmesi gibi gelenekler yas sürecine anlam katmak için kullanılan ritüeller arasındaydı.

ÇOCUKLARIN İLK KEZ ÖLDÜKTEN SONRA FOTOĞRAFLARI ÇEKİLİRDİ
Victoria dönemi İngiltere’sinde fotoğrafçılık, maliyeti nedeniyle genellikle üst sınıfların erişebildiği bir hizmetti. Birçok aile yaşarken çocuklarının fotoğrafını çektirmeyi düşünmezken ölümden sonra bu fotoğraflar yas tutma sürecinin bir parçası haline geldi. O dönemdeki maddi imkansızlıklar nedeniyle, post-mortem fotoğrafçılığı, ailelerin sevdikleriyle olan son bağlarını ölümsüzleştirmeleri ve geride bir iz bırakmak için ender bir fırsat olarak görülüyordu. Bu sebeple ölen bir çocuğun ya da yetişkinin fotoğrafı, hayatının ilk ve son fotoğrafı olarak kalıyordu.

ÇOCUKLAR OYUNCAKLARIYLA FOTOĞRAFLANIRDI
Post-mortem fotoğraflarda çocuklar, sanki uykudalarmış gibi huzurlu pozlarda ölümsüzleştirilirdi. Bazen yanlarında oyuncakları veya sevdikleri eşyalar olurdu. Bu şekilde çekilen fotoğraflar, ailenin yas sürecinde bir anı olarak saklanır, evde sergilenir ve ölümü hatırlatan bir obje olarak değer kazanırdı.

POST-MORTEM FOTOĞRAFLARIN ÖNEMİ
Kraliçe Victoria, 1861 yılında eşi Prens Albert’in ölümünden sonra derin bir yas sürecine girdi ve bu yas süreci, İngiltere’deki toplumsal yas kültürünü büyük ölçüde etkiledi. Victoria’nın yas dönemi, İngiliz toplumunda yas ritüellerinin güçlenmesine yol açtı. Yas kıyafetleri giymek, ölenlerin fotoğraflarını çerçeveleyip evlerde sergilemek, ölen sevdiklerinin ruhunun bir parçasını yanlarında taşımak gibi gelenekler toplumda kök saldı. Post-mortem fotoğraflar, bu yas sürecinin sembolik bir parçası haline gelerek aileler için bir tür teselli kaynağı oldu.

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA POST-MORTEM GELENEĞİ
Osmanlı İmparatorluğu'nda nadir olsa da ölülerin fotoğrafı çekilirdi. Ancak Müslüman toplumlarda cenaze işlemlerinin hızlı bir şekilde yapılması gerektiğinden, post-mortem fotoğrafçılığı Avrupa’daki kadar yaygın bir gelenek olmadı. Bu tarz fotoğraflar genellikle mezarlıkta ya da cenaze töreni sırasında çekilirdi. Osmanlı’da ölüye dair hatıra bırakma geleneği ise daha çok mezar taşları ve türbeler gibi simgelerle yaşatılıyordu.

POST-MORTEM FOTOĞRAF ÇEKİM TEKNİKLERİ
Ölüm gerçekleşmesinden yaklaşık 24 saat sonra vücutta çürüme belirtileri başlar. Bu nedenle ölü fotoğrafçılığı oldukça dikkat ve özen gerektiren bir işti. Ölen kişinin görüntüsünün bozulmasını önlemek için özenli bir makyaj yapılır, gerekirse açık olan gözler boyanarak kapalı gösterilirdi. Ölüyü hayatta gibi göstermek amacıyla bazı durumlarda ellerine bir kitap verilir veya bir yatağa uzanmış gibi poz verilirdi. Ölüyü ayakta tutan bir aparat bile geliştirildi. Çocuklar anne kucağında, bebekler ise uyurken fotoğraflanırdı. Tüm bu çabalar, ölüyü yaşayan biri gibi göstererek, yas sürecinde kalanların acısını hafifletme amacını taşırdı.

POST-MORTEM FOTOĞRAFLAR TARİHİN BİR MİRASI
Bugün post-mortem fotoğrafçılık, müzelerde ve tarihi arşivlerde sergilenen nadir bir miras olarak yer alıyor. Victoria döneminin zor yaşam koşulları içinde ailelerin sevdiklerini ölümsüzleştirme çabası, ölümün toplum içindeki yerini ve yas kültürünü anlamamıza yardımcı oluyor. Modern gözle bakıldığında ürkütücü veya sıra dışı görünebilecek bu fotoğraflar, 19. yüzyıl toplumunda ölüm ve yasın günlük yaşamla nasıl iç içe olduğunu gözler önüne seriyor.



Yorumlar (1 yorum)
Yorum kurallarını okudum ve kabul ediyorum.
Saadet Kara 1 hafta önce Çok ilginç ve ürkütücü bence geride kalanların daha çok acı çekmesine sebep olur bu ritüel...
Sonraki Sayfa