Hani bazen hayatımızda daha fazla mutluluk getirecek bir şeyin hayalini kurarız ya... “O terfiyi alırsam kesin çok mutlu olurum,” ya da “O arabayı alırsam her şey harika olacak!” Ama sonra bir bakarız ki, o hedeflere ulaştığımızda mutluluğumuz kısa sürer, ardından yine aynı tatminsizlik duygusuyla baş başa kalırız. İşte bu döngüye Hedonik Koşu Bandı deniyor.
Çünkü tıpkı bir koşu bandında koşmak gibi, bir hedefe ulaştığınızda anlık mutluluk hissediyorsunuz ama sonra hemen başka bir hedefin peşine düşüyorsunuz. O heyecan kayboluyor ve sanki hiçbir yere varamamışsınız gibi hissetmeye başlıyorsunuz.
Örneğin, piyangoyu kazandığınızı düşünün. O an dünyanın en mutlu insanı olduğunuzu hayal edebilirsiniz. Ama araştırmalar gösteriyor ki, bu mutluluk hissi kısa sürüyor. Bir süre sonra o parayı harcamaya alışıyorsunuz ve eski mutluluk seviyenize geri dönüyorsunuz. Bir nevi, beyniniz “Tamam, yeni normal bu, şimdi sıradaki mutluluk kaynağını bulalım!” diyor.
Bu durum, hayatın her alanında geçerli. İyi bir iş bulmak, büyük bir ev satın almak, hayalinizdeki tatile gitmek...
Hepsi kısa vadeli bir mutluluk patlaması yaratıyor. Ama sonra beynimiz eski mutluluk düzeyine geri dönüyor. Koşu bandında koşup duruyoruz, ama gerçek tatmin hep biraz uzakta kalıyor. Garip, değil mi?
Hedonik koşu bandı, mutluluğun sürekli peşinde olmamızın, ama bir türlü kalıcı olarak ona ulaşamamamızın nedenini açıklıyor.
İşte, burada işin sırrı farkındalıkta.
Mutluluğu sadece dış faktörlerde aramaktansa, mevcut anın tadını çıkarmayı öğrenmek önemli. Belki de durup, şu an sahip olduklarımızı takdir etmeyi denemek, koşu bandından inmenin yolu olabilir.
Ama unutmayalım: Kalıcı mutluluk, hedeften hedefe koşmakta değil, belki de o koşunun tadını çıkarmakta saklı.
Düşününce insan biraz aydınlanıyor, değil mi?