Hayal Etmek Gerçekten Daha Tatlı Olabilir!
Hepimiz o duyguyu biliriz.
Uzun zamandır istediğiniz bir şey var, diyelim ki o pahalı ayakkabılar ya da çok beklediğiniz bir tatil. Onu düşünmek, hayalini kurmak, heyecanlanmak... Sanki o şeye sahip olmak, hayatınızı anında mükemmel yapacakmış gibi hissettirir. Ama sonra o ayakkabıyı aldığınızda ya da tatili yaptıktan sonra, bir bakmışsınız o heyecan kısa sürede kaybolmuş.
Neden mi?
Çünkü arzulamak, genellikle elde etmekten daha çok haz verir!
Bunun nedeni, beynimizin ödül sisteminde gizli. Bir şeyi istemeye başladığımızda, beynimiz dopamin adı verilen mutluluk hormonu salgılar.
O arzunun hayalini kurmak, beklenti içinde olmak, o dopamin seviyesini yükseltir ve bizi mutlu eder. Kısacası, hedefe ulaşmadan önceki süreç, beynimizde sürekli bir “Bekle, geliyor, hazır ol!” sinyali yaratır. Bu da oldukça keyif vericidir.
Ancak hedefe ulaştığımızda...
O an mutluyuzdur, evet, ama sonra o heyecan yavaşça sönmeye başlar.
Çünkü beynimiz o ödülü almış ve “Tamam, sıradaki ne?” demeye başlamıştır. İşte bu yüzden, bir şeyi istemek, bazen o şeye sahip olmaktan daha çekici gelir. Yani, hayalini kurmak, beklemek, o arzuya ulaşma yolculuğu...
Bunlar insanı canlı hissettiren şeylerdir!
Örneğin, bir hayaliniz var: O mükemmel arabayı satın almak. Yıllarca çalışıyorsunuz, hayalini kuruyorsunuz, test sürüşü videolarını izliyorsunuz. Nihayet o arabayı satın aldığınızda, ilk birkaç hafta heyecan dorukta. Ama sonra...
O araba da günlük hayatınızın bir parçası olur. O büyük heyecan yerini sıradanlığa bırakır.
İşin tuhaf yanı, bu döngü tekrar tekrar yaşanır.
Hepimiz, bu defa gerçekten mutlu olacağımıza inanırız, ama arzulamanın hazzı başka bir şeydir.
Bu yüzden hayat, bazen “yolculuk, varıştan daha değerlidir” dedirtir. O hayal etme, arzulama anları, beynimiz için bir tür tatlı kaçış gibidir.
Belki de hayatın keyfi sadece sonuçta değil, o yolculukta gizli.
Elde etmeyi beklerken hissettiğimiz o saf heyecan...
Gerçekten başka bir şey, değil mi?