Suriye’deki gelişmelere ilişkin bir yazı yazacaktım ki Cumhuriyet gazetesine röportaj veren emekli bir büyükelçinin röportajı dikkatimi çekti.
Okudum, sonra da dedim ki; iyi ki sizin gibi düşünenler ülkeyi yönetmiyor.
Başlığımdan da anlayacağınız üzere bugün 2003 yılından beri ikide bir ısıtılıp ısıtılıp önümüze konan, yanlış bir algıdan, koca bir yalandan bahsedeceğim.
Ama önce emekli büyükelçi Mehmet Fatih Ceylan’ın bana “E, yok artık” dedirten sözlerini hatırlatayım.
Neymiş efendim: Ahmed Hüseyin el-Şara (Colani) ile görüntü vermemeliymişiz. Rusya atılan her adımı not ediyormuş, fazla ileri gitmemeliymişiz. İran’ın elinde imkânlar varmış, İran’ı kızdırmamız gerekiyormuş. Trump, YPG’ye destek verebilirmiş (evet o ihtimal var, ki zaten ABD destekli) yani YPG ile uğraşmayacakmışız. Suriye konusunda çok hızlı hareket etmişiz, biraz daha beklememiz gerekiyormuş.
Tamam, tedbirli olunması gereken konularda uyarılar yapılır ama bu kadar da “biz hiç karışmayalım, elimiz ayağımızı çekelim, meydanı boş bırakalım” anlamında tavsiyeler yapmak, özellikle sınır güvenliğimiz açısından bence olmamış.
“Türkiye hiçbir şey kazanmadı, fetih havasına girmeyelim” demiş röportajında.
Fetih havası konusunda katılıyorum.
Evet Suriye’de şu an Esad’dan kurtulmanın sarhoşluğu var.
Asıl şimdi başlıyor her şey, kesinlikle katılıyorum.
Ama Türkiye’nin kazanımları açısından “hiçbir şey” diyemeyiz.
Evet az da olsa kazanımlar elde ettik. Hatta daha önceki yazımda da belirtmiştim, Suriye savaşının “şimdilik” en çok kazananı İsrail diye.
Ama uzun vadede Türkiye eğer dikkatli, temkinli ve doğru adımlar atarak devam etmeyi başarırsa işte o zaman en kazançlı çıkan taraf Türkiye olabilir.
Sayın elçi, malumunuz elimize önemli bir fırsat geçmiş, bu fırsatı değerlendirmemek, hiçbir şey yapmadan durmak, aman Rusya aman İran aman İsrail aman ABD’yi KIZDIRMAYALIM DERSEK biz hiçbir ilerleme gösteremeyiz.
Eğer başarı istiyorsak, terörden kurtulmak istiyorsak, TEDBİRLİ RİSK ALMAK ŞARTTIR.
*
Gelelim 2003 yılından beri her kesimden siyasetçilerin (daha çok Kemalistler, ulusalcılar, milli görüşçüler, avrasyacılar) ikide bir önümüze ısıtıp ısıtıp konan şu koca yalana!
Şimdi diyeceksiniz Suriye ne alaka? Şöyle ki: ben bir konu hakkında kim neye ne demiş pek bi’ merak ederim ve hemen bakarım. Halk, Fox, Ülkü, A Haber, Habertürk, CNN, NTV gezinir dururum. O da yetmedi X hesabından, değerlendirme yazılarına kadar her yeri didiklerim. Malumunuz insan beşerdir, elbet şaşar. Günümüzü düşünürsek şaşmanın da ötesinde! O yüzden tek bir ses dinlemek genelde/ hep yanlış algıya sürüklüyor.
İşte böyle bakınırken Türkiye’nin Suriye politikasına yönelik bazı eleştirilerde, Condoleezza Rice'ın 7 Ağustos 2003 tarihinde The Washington Post gazetesinde yayımlanan "Ortadoğu'yu Dönüştürmek" başlıklı makalesini yine ısıtıp önümüze koydular.
E tabii yıllardır düzenli olarak hep önümüze gelen bir konu olunca zamanında araştırıp öğrenmiştim. Yine karşıma çıkınca konuyu köşeme taşımak istedim. Çünkü olmayan bir şeyi yazılmış, söylenmiş gibi sürekli her eleştiride araya sıkıştırılmasından sıkıldım.
Öncelikle belirtmeliyim bu makalenin ekmeğini yemeyen siyasetçi kalmadı. Herkes kendi çıkarları doğrultusunda az ya da çok kullandı.
O koca yalan da şu: Rice’ın yazdığı bir makaleden çıkarılan, “Ortadoğu’da Türkiye dâhil 22 ülkenin sınırlarını değiştireceğiz” cümlesi.
Ancak Rice’ın makalesinde BÖYLE BİR CÜMLE YOK! Rice makalesinde ne “Türkiye”, ne de “sınırları değiştireceğiz” tarzında TEK BİR KELİME YOK! Onu da geçtim İMASI BİLE YOK! Sadece, “Ortadoğu’da 22 ülke” ibaresi var.
Üşenmez iseniz makalenin tamamının Türkçe çevirisine Google amcadan ulaşabilirsiniz veya İngilizceniz var ise The Washington Post’a da üye iseniz gazete arşivlerinden direk orijinaline ulaşabilirsiniz.
Üşenenleriniz için Rice’ın makalesinde çarpıtılan o kısmın orijinali şöyle:
“…Bugün, Amerika ve müttefikleri kendilerini dünyanın bir başka yerindeki uzun soluklu değişimlerden bir tanesine hazırlamalıdır: Orta Doğu! 22 ülkeden oluşan ve toplamda 300 milyonluk bir nüfusa sahip olan Orta Doğu, 40 milyon nüfuslu İspanya’dan daha düşük bir toplam gayri safi yurt içi hasılaya sahiptir. Bu bölge, Arap aydınların politik ve ekonomik bir 'özgürlük açığı ' diye adlandırdığı şeyler dolayısıyla geri kalmaktadır. Onlarca yıldır devam eden umutsuzluk duygusu, insanlara üniversitelerini, kariyerlerini ve ailelerini dahi bir kenara bıraktıracak nefret ideolojileri için verimli bir temel oluşturmakta ve bunların yerine kendilerini patlatmayı tercih ettirmektedir – beraberlerinde olabildiğince çok fazla masum canı da götürerek.”
Rice, bu makalesinde büyük ihtimalle 20 Mart 2003’te ABD’nin Irak işgalini meşru göstermek ve Amerikan halkının Vietnam savaşına verdiği tepkinin aynısının yeniden yaşamaması için yazmış olabilir. Çünkü makaleyi tamamen okuduğunuzda ana temada Ortadoğu’daki halkın fakir, mutsuz ve umutsuz olduğu için sürekli terör ürettiğinden, Ortadoğu’ya demokrasi ve huzuru “Demokratik Almanya’da olduğu gibi” getirilebileceğinden bahsediyor.
Gelelim bizim cambaz siyasetçilerimizin, cambaz aydınlarımızın, cambaz bilginlerimizin uydurup, uydurduklarını unutup kendilerinin de gerçek sandığı yalana.
Amerikan sevici değilim ABD’nin tarihini araştırıp okumuş birisi olarak ne kadar iki yüzlü hatta yüzsüz olduğunu iyi bilirim.
Hadi diyeceğim, amaç ABD’yi kötülemek! İyi de Amerika’yı kötülemek için yalan uydurmaya gerek yok ki! Adamların geçmişinden tut bugününe kadar adaletsizlikler, katliamlar, barbarlıklar, soykırımlar, işgaller, sömürgeci politikaları vs. dolu, saymakla bitmez.
Sırf birbirinize muhalefet edeceksiniz diye toplumu yanlış yönlendirmek, vatandaşın aklıyla oynamak başlı başına topluma hakarettir.
Bu ülkede bir gün dahi olsa gerçek bir siyaset yapılır mı acaba?
Sanmıyorum! Kurulduğu günden beri hiçbir kesim tarafından doğru düzgün anlaşılamamış Cumhuriyet’te siyasetin düzgün yapılması zaten beklenemez.
Sahi bu Suriye politikası konusunda dibine kadar muhalif olacağım, eleştireceğim deyip aşırı uç tavır sergileyenler şimdi hangi yalan bahaneye sığınacaklar?