Trump, ABD’yi yalnızlaştırıyor mu?

YAYINLAMA
23 Şubat 2025 10:25
GÜNCELLEME
25 Şubat 2025 14:51

Suikasttan kurtuluşunu, “Tanrı, ABD’yi yeniden büyük yapmak için beni kurtardı” şeklinde açıklayan ve kendisini “Dünyanın Kralı” gören Donald Trump, attığı her adımla sadece Türkiye ve Orta Doğu ülkelerini (İsrail hariç) değil, Avrupa ülkelerini de tedirgin ediyor.

Özellikle, Trump’ın “Sizi savunmamı istiyorsanız parasını ödersiniz” yaklaşımının NATO anlayışını alaşağı etmesi, Avrupa ülkelerinin yeni bir güvenlik arayışına girmesine, ‘Avrupa ordusu kurma’ fikrini düşünmeye ve Türkiye’ye olan bakış açılarının değişmesine neden oldu.

Trump, her konuşmasında günlük hareket ettiğini ve sadece ticari bir kafayla düşündüğünü sergiliyor. Diplomasi ve savaş tarihi konusunda bir bilgi birikimine sahip olmadığı her açıklamasında daha net anlaşılıyor.

Zaten Trump, I. Dünya Savaşı’nın ABD’ye maliyetini, Avrupa’daki olayların, 1929’da tarihe “Kara Perşembe” olarak giren ve II. Dünya Savaşı’na kadar süren ekonomik krizde ABD’deki bankaların toplu çöküşünü biraz hatırlasa, attığı adımların çoğunu atmazdı. En azından ABD-AB ilişkisini uçurumdan itecek söylemlerden kaçınırdı.

Bugün ABD’yi yalnızlaştıran olaylara kısaca bakalım:

*

TRUMP’IN GAZZE FANTEZİSİNE DÜNYADAN TEPKİ

Donald Trump’ın Gazze’yi boşaltmak için Ürdün ve Mısır’a yönelik yaptığı tehditler, her ne kadar her iki ülke tarafından reddedilse de Trump’ın baskısına dayanamayıp sessizce göç sürecinin altyapısını hazırlamaya başladılar bile.

Trump’ın Gazze üzerindeki fantezisi; soykırımın yaşandığı bölgeyi eğlence ve turizm alanına dönüştürme planıydı ki Gazze’yi çoktan devraldı (İsrail üzerinden). Bu durum tüm dünya ülkeleri tarafından tepkiyle karşılandı ve Güney Amerika ülkeleri, Avrupa, Çin başta olmak üzere Asya ülkeleri “Gazze, Gazzelilerindir” diyerek bu girişime karşı çıktı.

Tabii, bu durum Amerikan halkını da rahatsız etti.

Trump’ın Orta Doğu politikaları yalnızca Gazze ile sınırlı değil. O, aynı zamanda Avrupa’nın güvenlik politikalarına da doğrudan müdahale ederek ittifaklarını zorluyor. İşte bu yalnızlaşmanın en büyük örneklerinden biri: NATO krizi ve Avrupa’nın Trump’a tepkisi...

*

ELON MUSK’IN ALMANYA SEÇİMİNE MÜDAHALESİ

Trump, Avrupa’yı sadece siyasi liderler üzerinden değil, teknoloji devleri aracılığıyla da yönlendirmeye çalışıyor. Elon Musk, Trump’ın Avrupa’daki en büyük kozu ve Almanya seçimlerinde oynadığı rol, ABD’nin küresel politikalarının nasıl değiştiğini gösteriyor.

Birkaç gün önce Trump, Truth Social platformu üzerinden yaptığı paylaşımda Elon Musk’tan beklentisinin ne kadar yüksek olduğunu ve bu beklentilerinin çerçevesini çizdiği bir paylaşımda bulundu.

Trump, "Elon müthiş bir iş çıkarıyor. Ama daha saldırgan olmasını istiyorum." ifadelerine yer verdi.

Bu da Musk’ın Almanya ve İngiltere’nin siyasetine karışması ve siyasi yönlendirme çabalarına ne kadar memnuniyetle yaklaştığını gösteriyor. Zaten Musk’ı X platformunda sağ görüşü desteklemeye teşvik eden Trump’ın kendisi. Buna ek olarak, Elon Musk’ın sıra dışı ve tartışmalı açıklamalarından büyük ölçüde faydalanacağını da ortaya koyuyor. Bu da şu anlama geliyor: Trump’ın açıklamaları kadar Musk’ın söylemlerini de ciddiye almak zorundayız.

Musk’ın Almanya seçimlerinde AfD oylarını oldukça yükseltip ikinci sıraya taşımasında elbette doğrudan bir etkisi olduğunu söyleyemeyiz.

Ancak, X platformu üzerinden yaptığı paylaşımlar ve algoritmaların işleyişi, AfD'nin söylemlerinin daha geniş kitlelere ulaşmasına yardımcı oldu. Bu durum, dolaylı olarak AfD'nin oylarını artırmada etkili oldu.

Fakat AfD'nin oylarını artırmasında ekonomik durum, göçmen politikası gibi birçok faktörün de etkili olduğunu unutmamak gerekir.

Peki, Elon Musk’ın açıklamaları Almanya-ABD ilişkilerini kötü etkiler mi? Bence hayır. İki ülke arasındaki ilişkiyi başkan olan Trump belirleyecek. Ancak Trump’ın ilk başkanlık döneminden hatırlayacak olursak, Almanya-ABD arasındaki ilişkiler oldukça gergindi ve bu dört yıl boyunca da iki ülke arasındaki gerilimin tırmanması bekleniyor.

Bu da ABD’yi yalnızlığa sürükleyecek başka bir faktör olarak cepte.

*

TRUMP’TAN AB’YE PEŞ PEŞE DARBE

Trump, AB’yi önce gümrük tarifelerini yükseltme tehdidiyle sarstı, ardından NATO'ya mali katkının üç katına çıkarılmasını istedi ki bu, Avrupa için ödenmesi imkânsız bir oran.

Daha sonra Avrupa’nın Amerikan gazı, silahı ve arabası almadığı için azarlamaya başladı.

Geçen hafta ise ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance'in Avrupa’ya yönelik küçümseyici ve aşağılayıcı açıklamaları, asıl büyük darbeyi vurdu.

Öyle ki, Vance’den sonra kapanış konuşmasını yapmak için kürsüye çıkan Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Christoph Heusgen, duydukları karşısında gözyaşlarına hâkim olamadı ve şu cümleyi sarf etti:

“Batılı ülkeler arasındaki ortak ilkeler zemininin artık kalmadığı konusunda uyarmalıyız.”

AB, Münih’teki konferansta ABD’den Rusya’ya karşı mesafeli ama Ukrayna’yı destekleyen bir konuşma beklerken, Vance’nin sert tonlamaları, beden dili ve özellikle Avrupa’yı iç tehdit olarak tanımlamasıyla şok yaşadı.

Avrupa ülkeleri, bu açıklamalar karşısında kendilerini aşağılanmış ve sırtından bıçaklanmış gibi hissetti. Haksız da değiller.

Vance, AB’nin beklentisinin aksine şu ifadelere yer verdi:

“Avrupa ile ilgili olarak beni her şeyden daha fazla endişelendiren tehdit, Rusya, Çin ya da başka bir dış taraf değil; beni endişelendiren içeriden gelen tehdittir. Avrupa'nın bazı temel değerlerinden uzaklaşmasıdır.”

Bu sözlerinin ardından Vance açıklamalarına devam ederek Avrupa’nın artık demokrasiye inanmadığını, vatandaşlarının sesini dinlemediğini, ana partilerin aşırı sağ ile hükümet kurmasını engellediğini (özellikle Almanya'da aşırı sağ partilerle ittifak yapılmamasını kastederek), ifade özgürlüğünün kısıtlandığını, göçe ve onun faydalarına inandığını söyledi.

Bir gün sonra ise ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, NATO karargâhında yaptığı konuşmada Avrupalılara net bir mesaj verdi:

  • ABD'nin önceliklerinin artık Avrupa'nın güvenliğini korumak olmadığını,
  • Ukrayna'nın NATO üyeliğini kabul etmeyeceğini,
  • Putin'in işgal ettiği Ukrayna topraklarını elinde tutabileceğini,
  • Ukrayna'da herhangi bir uzlaşının ABD değil, Avrupalılar tarafından garanti altına alınması gerektiğini söyledi.

Bu açıklamalar, Trump yönetiminin Avrupa’ya yönelik sert tutumunu ve Washington'un transatlantik ilişkilerden giderek uzaklaştığını bir kez daha gösterdi.

TRUMP, AB’NİN ÜZERİNDEN ATLADI!

Gerilim sürecinin aktörü Donald Trump, AB’ye danışmadan Riyad’a giderek Putin’le görüşmesiyle üçüncü büyük krizi patlattı.

Yani AB’nin ve NATO’nun Rusya’yı sıkıştırma politikasını, otoritesini ve imajını sarsmakla kalmadı, adeta ezip geçti.

Bu da Avrupalı analistlerin sık sık tekrarladığı şu cümleyi yeniden gündeme getirdi:
 “Eğer masada yoksan, menüdesindir.”

Trump, yıllarca uluslararası siyasette başrol oynayan Avrupa ülkelerini bir anda figüran konumuna itti. Bu da Avrupa’yı öfkelendirdi.

Burada bir ironik noktaya da özellikle değinmek gerekiyor: Avrupa, ABD’nin kibirli ve aşağılayıcı tavrından şikâyet ederken, kendisinin de AB dışındaki ülkelere benzer şekilde davrandığını göz ardı ediyor.

Kısaca Trump, 75 yıllık ABD-AB ittifakını geri dönülmez bir şekilde sarstı.

Avrupa ülkelerini güvenlik ve ekonomik belirsizlikle karşı karşıya bıraktı. Bu durum, AB’yi ekonomik olarak Çin’e, güvenlik açısından ise konumu ve tecrübesi nedeniyle Türkiye’ye daha fazla yönelmeye zorlayabilir.

ABD’yi önümüzdeki dört yıl boyunca sürecek bir yalnızlaşma dönemi bekliyor. Ancak asıl ürpertici olan, Trumpizm’in yükselişinin yalnızca ABD’yi değil, tüm dünyayı yeniden şekillendirme potansiyeline sahip olması.

Yorumlar (0 yorum)
Yorum kurallarını okudum ve kabul ediyorum.
Henüz yorum eklenmemiş, ilk yorum ekleyen siz olun.