Günümüzdeki ülkemizin basının durumuna değinmeden, öncelikle ‘basın’ kelimesi ve ardındaki türeyenlere -kendimle- bir beyin fırtınası yapmak istiyorum. Basın deyince akla gazete, dergi, haber geliyor. Kalıplaşmış bu terimlerden önce, ‘basın’ kelimesine özellikle, haber ajanslarının, yayınevlerinin, yapım şirketlerinin patronlarını ve çalışanlarını yakıştırıyorum. Bilgiler basına sızdığında, dilden kulağa, kulaktan dile aktarılıp harmanlandıkça; görünenler, duyulanlar, konuşulanlar kalemden kâğıda akıtıldıkça basından basım oluyor. Halka aktarıldıkça da basından basımın yayını doğuyor.
Osmanlı Devleti’nde ilk Türkçe basılan, Takvîm-i Vekâyi Gazetesi dilimizin, ilgi alanlarımızın ve edindiklerimizin bir nadidesiydi belki de. Takvîm-i Vekâyi, (biraz garip olacak ama) günümüz Türkiye’sinde yerini, Twitter-ı Vekâyi’ye bıraktı. Harf sınırlamasıyla, anlatılmak istenilen öfkelerden, sevinçlerden; mecburen sesli harflerden kovulduk.
Günümüz Türkiye’sinde basın:
Kâh Recep İvedik filmi(!) replikleri kâh, bir o taraftan bir şu taraftan olan haber ajansları kâhsa, yürüyen gazeteler…
Buna bir de gazete patronları eklenince… Yoksa radyo patronu mu demeliydim? Hayır hayır televizyondu galiba. Off yoksa perakende patronu muydu?
-Patronlar Çıldırdı-
Hayatımızda medya yoğunlaşması diye bir gerçek var. Biz her ne kadar, bize empoze edilenin farkında olmasak da… Radyo ve Televizyon yayıncıları arasındaki alakalı sermaye bütünlüğüyle gerçekleşen yoğunlaşmaya yatay medya yoğunlaşması, bu ikili arasındaki ilişkiye, program üreten şirketler ve dağıtım pazarlarının taktığı altınla da, dikey medya yoğunlaşması oluşur. Bunlarla yetinmeyen holding sahipleri, ‘gazetem var bir de yazılı basınım, internet sağlayıcım olsun’ der. Bu da yetmez… Bakarız ki inşaat sektörüne, perakende sektörüne de atılmış. Oluşan bu rekabet ve medya gücüne sahip olma ihtiyacı, çapraz medya yoğunlaşmasına insanları gebe bırakıyor. Ülkemizin şu anki medya yoğunlaşması da tam olarak bundan ibaret.
İhlas Holding
Albayrak Holding
Demirören Medya Grubu
Turkuvaz Medya Grubu
Bu tip büyük holdinglerin inşaatı da var sanayisi de… Turizmde de etkili. Ve tabi medyada da… Sahip oldukları bu güçle istettiklerini, istedikleri ölçüde oluşturdukları algı kurgusunu bir de kamuya oyladıklarında; tadından da yenmez şimdi bu. Eller göbeğe bağlı izliyoruz biz de.
-‘Çukur’dan çıkar ‘Eşkıya’ hükmeder, ‘Sadakat’ ararken ‘Kırmızı Oda’ya toslar-
Gerbner’e katılıyorum. Bence de, kitle iletişim araçlarında yaygın görüş haline getirilen düşüncelerin, insanlar tarafından paylaşımıdır kamuoyu.
Patronların izni dahilinde yapılan diziler ve onların -çokça- başarılı pazarları var. Kitapları televizyon ekranında oynatıp okumayan ve hazıra konan bir kitle oluşturdular. Silahlı, mafyalı diziler çekip ‘şiddete karşıyız’ dediler. Sonra sütten çıkmış ak kaşık gibi ‘sizin psikolojiniz bozuk’ deyip bizi, Kırmızı Oda’ya hapsettiler. Bizi alıklaştırdılar.
Yaptıkları bu Yetiştirme Çözümlemesi’nde, televizyonla büyüyor ve ne ki televizyonla büyütüyoruz.
Artık o bir ideoloji algısı… Gerçeklik algısı…
Haydi selametle…
İnsan kalabilmek dileğimle…