Son dönemlerde şiddet, dinî ve millî değerlere saldırılar artış göstermeye başladı.
Peki, bu neyin habercisi? Meczuplu provokatif saldırıların amacı ne? Hafızaları tazeleyelim:
*
29 Aralık 2023 tarihinde Riyad’da FB-GS maçı oynanacaktı ancak Atatürk forması giyildi-giyilmedi tartışması başlatılıp maç yapılamadı. Daha sonra olay millî değerler ön plana çıkartılarak kimisi Arap düşmanlığından ilerlemek isterken kimisi de iki takımın koyu taraftarlarını arkasına alarak hem Fenerbahçe’yi hem Galatasaray’ı hem de federasyonu vatan haini, vatan düşmanı ilan ettiler.
Ve en enteresanı ise bu olaydan sonra millî ve dinî değerlere saldırı haberleri peş peşe gelmeye başladı. Sadece bu da değil; ırkçı ve ötekileştirici saldırılarda ardı sıra birbirini takip etti.
***
Tarih 8 Ocak 2024 Pazartesi günü akşamı ikonik bir şehir olan İstanbul’da ve yine İstanbul’un en ikonik yapılarından Fatih Camii’nde sözde psikolojisi bozuk bir kişi gelip imam Galip Usta’yı üç yerinden bıçakladı.
Saldırgan Ömer Salgın’ın ifadesi ve geçmişi ise bir hayli dikkat çekici, keza saldırganın babasının verdiği bilgilerde ve savcılıktaki ifadesine göre Salgın, ticaretle uğraşıyor ve aylık ortalama 500 bin lira geliri var.
Daha önce ailesiyle ilgili sorunlar yaşamış ve iki kez evlilik yapmış ve son evliliğinde de sıkıntılar yaşadığını belirterek, “Hayatta da yaptığım iyiliklerin karşılığını alamadım." ifadeleriyle kendini savunmuş.
Eşiyle problemi olduğu için çok bunaldığını ileri süren Salgın şöyle diyor:
"Olay tarihinde camide tekbir getirerek bağırmaya başladım. Sonrasını hatırlamıyorum."
Bıçağın kendisine ait olduğunu söyleyen Salgın, olaya ilişkin kişiler ya da kurumlarca yönlendirilmediğini, anlık refleks olarak geliştiğini iddia etmişti.
Saldırganın babası ise verdiği ifadede oğlunun bir cemaate gidip geldiğini, bu olayda cemaatin yönlendirdiğini düşünmediğini, siyasi bir kurumla bağlantısı olmadığını ve iş ortağıyla sürekli tartıştığını söyledi.
Hakkında daha önce "kasten yaralama" suçundan kaydı bulunan Salgın'ın, 2028'e kadar geçerli av tüfeği ruhsatı olduğu da öğrenildi.
Bu olay bir bana mı enteresan geliyor; sözde psikolojisi bozuk bir kişi İstanbul’da ve en sembolik bir camii de eylem yapıp imamı öldürmeyi (Allah’a şükür öldüremedi) akıl ediyor. Ya Sıraladığı bahanelere ne demeli…
Bitti mi? Bitmedi maalesef…
***
31 Ocak 2024 İstanbul'un Fatih ilçesinde sosyal medyada "Diyarbakırlı Ramazan Hoca" olarak bilinen toplum tarafından çok sevilen Ramazan Pişkin cinayeti…
Katil Erkan Baykut, ifadesinde uyuşturucu maddesi etkisinde olduğunu, Pişkin’i, kendisine uyuşturucu veren Afganlı Muradı’ya benzettiğini ve o kişi sandığı için bıçaklı saldırı girişimin de bulunduğunu söyledi. Çelişki dolu ifadesinde absürt bir sürü sözler var. Baykut da ifadesinde “psikolojim bozuk” dedi.
Bitti mi? Bitmedi… Saymakla da bitmez. Sadece en göze çarpanları hatırlatayım.
***
8 Ekim 2024 Balıkesir’de yine ne idüğü belirsiz bir kişi -ve ne hikmetse yine akli melikeleri yerinde değil ve psikolojisi bozuk- M.Ç. Atatürk heykeline BALYOZLA saldırıyor.
6 yıldır psikolojik sorunu olduğu için Ayvalık Devlet Hastanesi ve Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi gören bu şahsiyet balyozla, Atatürk heykeline saldırmayı nasıl akıl etmiş.
Ona bunu yapmaya itecek güdüleme neydi? Bu güdüleme nasıl oluştu veya bu güdülemeyi kim yaptı?
Durun daha bitmedi!
***
16 Ekim 2024 İstanbul Küçükçekmece'deki Garip Dede Dergâhı Cemevi'ne akşam saatlerinde giden M.Y cemevinde abdest alıp namaz kılmak istediğini söyledi.
Evet, doğru tahmin ettiniz bu şahsiyetinde psikolojisi bozuk.
İsteği kabul edilmeyince görevlilerle tartışmaya giren M.Y yaşam alanını tahrip ettikten sonra cemevinin bahçesindeki Atatürk büstünü kırdı.
Tutuklanan bu şahsın, uyuşturucu madde kullanımı, tehdit suçlarından kaydı ve "Devletin egemenlik alametlerini aşağılama" suçundan firar olduğu öğrenildi.
Saldırgan ifadesinde işten çıktıktan sonra uyuşturucu madde aldığını, yürürken kendini cemevinde bulduğunu ve olayı hatırlamadığını belirtti.
***
Ve tabii bu sıraladığım olayların hepsinde olaylara siyasiler, fenomenler, sahte hesaplar üzerinden klavye delikanlıları, kıraathanedekiler birçok şey söyleyip geçtiler demek isterdim ama geçmediler.
Geç-miş gibi yaptılar ama her biri, söylemleriyle, birbirinin ve toplumun zihninde derin kapanmaz olumsuz izler bıraktı.
Sadece bunlar da değil. Bu süreçte sosyal medyada yeni nesil İttihatçılık türedi. Laiklikten bahsedip İslamcı devlet anlayışı benimsemiş olan Enver Paşayı baş edinip “Enver paşalar ölmez” diyerek tüm kör cahilliklerini gözler önüne seren bu yeni İttihatçıların ötekileştirici, kutuplaştırıcı paylaşımları; TikTok ve Instagram’da dolaşıma giren ırkçı paylaşımlar; kültürel danslar, müzikler, gelenek görenekler üzerinden Türk-Kürt düşmanlığı oluşturma çabası; geçmişte yapılan hataları yeniden hortlatmak için Sünni-Alevi’yi birbirine düşman etme çalışmaları; toplum içinde İslamiyet düşmanlığı yani dinden soğutma ve Tengriciliğe yöneltme trendi hem toplumu hem gelecek nesli fena halde zehirliyor.
Toplum huzuruna yönelik yapılan bu sistematik saldırılar sonucu;
Yaşanan çirkin olaylar ve sosyal medyada dolaşan zehirleyici içerikler yavaş yavaş bizlerden bir şeyler koparıp kendi istedikleri düşünce ve davranışları çoktan yerleştirdi.
Toplum içinde oluşan küçük yaralar; yarım- yanlış bilgiler birikti ve tehlikeli dev bir çığa dönüşmeye başladı bile.
Bunun en büyük ispatı toplumun zihnindeki olumsuz düşüncelerin artık günlük dille yansımasıdır. Geriye bir tek dilin davranışa yansıması kalmış idi oda yavaş yavaş davranışlarımızı şekillendirmeye başladı.
Öyle ki içimizde büyüyen bu tehlike kapımızdaki savaştan daha büyük tehlike arz ediyor.
Son günlerde artan şiddetler, nefret söylemleri, gençlerin sergiledikleri davranışlar yaklaşan tehlikeyi gözler önüne seriyor.
Gençlerin yoldan geçenlere aniden bıçakla saldırması, oyundan etkilenip toplu alanda rastgele etrafa ateş açması, önüne geleni dövmesi, okulları basıp dehşet yaşatması, okul arkadaşlarını vahşice öldürüp intihar etmesi…
Ve bir gün bu olumsuz düşünce ve söylemler kolektif bir davranışa dönüştüğünde Türkiye’nin kaderi yeniden yazılmış olacak. Allah korusun, tarihimize bir kara leke daha ve bir acı daha eklemiş olacağız.
Bu sebeptendir ki devletin toplumun yıpratılmasına yönelik her türlü konuyu ele alması, hayati değerdeki bu konular üzerinde ayrı ayrı etkili yasal düzenlemelerini yapması ve bu yasaların uygulanmasını sağlaması gerekiyor. Devletin, sahipsiz köpekler sorununda olduğu gibi, bağıra bağıra gelen krizlere karşı alınması gereken tüm önlemleri en hızlı şekilde alması, mevzu kangren oluncaya kadar beklememeyi öğrenmesi gerekiyor.