Milyon dolarlık soruyla başlayalım: teknoloji dünyayı kurtarabilir mi? Kime sorduğunuza bağlı olarak, yıldızlara umutla bakan iyimserlerden kıyamet senaryolarına inanan karamsarlara kadar çeşitli cevaplar alırsınız. Ancak gerçek, muhtemelen bu iki uç arasında bir yerde, potansiyel kurtuluş ile kendi elimizle yaratılmış bir felaket arasında hassas bir denge.
SİLİKON VADİSİ'NİN UMUT VAADİ
Her büyük teknolojik sıçrama, insanlığın en derin problemlerini çözmeyi vaat etmiştir. Matbaanın bilgiye erişimi demokratikleştirmesi. Aşıların ölümcül hastalıkları kontrol altına alması. Yenilenebilir enerjinin fosil yakıtlardan bağımsız bir gelecek sunma vaadi. Tarih bize bir şey öğrettiyse, teknoloji insanlığın en güçlü hayatta kalma ve ilerleme aracı olmuştur.
Bugün, umutlarımızı yapay zeka, kuantum bilgisayarlar ve biyoteknolojiye bağlıyoruz. Yapay zeka, hastalıkları çözümlemeye, enerji ağlarını optimize etmeye ve iklim felaketlerini önceden tahmin etmeye yardımcı oluyor. Kuantum bilgisayarlar yakında tıptan siber güvenliğe kadar her şeyi devrim niteliğinde değiştirebilir. Biyoteknolojideki ilerlemeler, genetik bozuklukların tamamen ortadan kaldırılabileceği bir geleceğin ipuçlarını veriyor. Bunlar sadece hayaller değil şu anda gerçekleşiyor.
Ama işte sorun: teknoloji asla tarafsız değildir.
İKİ UCU KESKİN KILIÇ
Dünyayı iyileştirebilecek araçlar aynı zamanda onu yok edebilir de. Enerji krizine çözüm olarak görülen nükleer enerji, aynı zamanda atom bombasını da getirdi. İnsanları bir araya getirmek için yaratılan sosyal medya, kutuplaşmaya ve ruh sağlığı krizlerine yol açtı. Tüm vaatleriyle yapay zeka, milyonlarca işin ortadan kalkması veya yanlış yönetildiğinde kontrolden çıkması gibi varoluşsal tehditler barındırıyor.
Kurtuluş ile yıkım arasındaki çizgi genellikle kimin bu teknolojiyi elinde tuttuğuna bağlıdır. Bu kişiler vizyonerler mi yoksa çıkar peşindeki kişiler mi? Amaçları insanlığa mı hizmet edecek? Yoksa yalnızca kendilerine mi? Rahatsız edici gerçek şu ki, teknoloji insan kusurlarını çözmez; onları büyütür.
YANILTICI GÜVEN DUYGUSU
Teknoloji hakkındaki en tehlikeli mitlerden biri, bizi sorumluluktan muaf tuttuğudur. Dünyanın okyanusları plastikle dolup taşarken biri, “Neden hepsini temizlemek için bir makine icat etmiyoruz?” diye sorar. İklim değişikliği hızlanırken, hükümetlere veya teknoloji girişimlerine bu sorunu mühendislik yoluyla çözmeleri için parmak sallıyoruz. Teknolojiyi, insan sorumluluğunu ve eylemini göz ardı ederek sihirli bir çözüm olarak görüyoruz.
Eğer teknoloji dünyayı kurtaracaksa, bir yardımcı pilota ihtiyacı var: bize. Ama bu bizim rehavetimiz değil; etik değerlerimiz, öngörümüz ve kolektif irademiz olmalı.
KENDİMİZİ TEKNOLOJİYLE KURTARABİLİR MİYİZ?
Burada bir paradoks var: teknoloji dünyayı kurtarabilir, ama yalnızca biz önce kendimizi kurtarırsak. Araçlar, onları kullanan eller kadar iyidir. Yanlış ellerde tehlikeli, doğru ellerde ise devrim niteliğindedir.
Sormamız gereken soru sadece teknolojinin dünyayı kurtarıp kurtaramayacağı değil. İnsanlık, bunu sorumlu bir şekilde kullanacak kadar etik, birleşik ve bilge olabilir mi?
Eğer teknoloji bir çekiçse, insanlık bir mimar olmalıdır. Dünyanın kurtuluşu devreler ve kodlarla değil, onlarla aldığımız kararlarla gelecek.