Yalnızlık ruhun ibadetidir…

YAYINLAMA
14 Şubat 2025 23:00
GÜNCELLEME
14 Şubat 2025 23:18

İnsan yalnız kalmaktan neden korkar? Kalabalıkların içinde kaybolmayı, bir ismin, bir kimliğin, bir aidiyetin içinde erimeyi neden bu kadar arzular? Oysa gerçek varoluş, yalnızlığın derinliğinde saklı değil midir?

Karanlık bir odada, bir mumun titrek ışığında, ruhun kendi yankısını dinlediği an… İşte o an, insan gerçekten var olur. Yalnızlık, bir ceza değil bir arınma, bir kendini bulma sürecidir. Tasavvufta “halvet” olarak bilinen, dünya ile bağlarını koparıp ruhun derinliklerine inme halidir. Belki de insanın en büyük ibadeti budur: Kendi varlığının içine çekilip hakikati bulmak...

Gölgelerle yüzleşmek…

Yalnızlık, bir aynadır. İçine baktığında yalnızca dış yüzünü değil, ruhunun en karanlık kıvrımlarını da görürsün. Kendinden kaçan, yalnız kalmaktan korkan insan, aslında kendi gölgesinden korkar. O gölge, geçmişin pişmanlıkları, yüzleşmekten kaçtığı hatalar, derinlere gömdüğü korkularla örülüdür. Yalnız kalan insan, onlardan kaçamaz. İşte bu yüzden, yalnızlık yalnız cesurlara yakışır.

Sesin sessizliğe dönüştüğü an

Kalabalıkların içindeki gürültü, insanın iç sesini susturur. Konuşmalar, kahkahalar, sahte mutluluk gösterileri… Ama ne zaman ki yalnız kalır insan, işte o zaman gerçek sessizlikle tanışır.. Ve o sessizlik, en büyük öğretmendir.

Ruhunun boşluğunu, varlığının geçiciliğini, dünya telaşlarının ne kadar önemsiz olduğunu, yalnızlık sana fısıldar. Sessizliğin içinde bir ses duyarsın: Kendi sesin. Daha önce hiç fark etmediğin, ama hep orada olan o içsel yankı...

Tasavvufta yalnızlık, bir yok oluş değil bir yeniden doğuştur. Kalabalıkların içinde kaybolan insan, ancak kendi içine döndüğünde hakikati görebilir. Mevlana’nın dediği gibi, “Sen içini arıt, dışın nasıl olsa düzelir.” İşte yalnızlık, insanın içini arıtmasının en saf yoludur.

Dünyevi bağlardan sıyrıldığında, içindeki ilahi ses yükselmeye başlar. Yalnızlık bir çöküş değil, en büyük yükseliştir. Çünkü yalnız olan, yalnızca kendisiyle kalmaz. Onunla beraber, ruhunun en derin köşelerinde saklı hakikat de belirir.

Ruhun kendi mezarını kazması…

Bir başka açıdan bakınca, yalnızlık kasvet dolu bir ağıttır. Issız bir malikanede, unutulmuş bir mezarlıkta yankılanan bir fısıltı gibi… Bazen insan kendi içine gömülür. Kendi mezarını kazar, kendi içine kapanır, dünya ile arasına görünmez duvarlar örer. Ama belki de asıl soru şu: Yalnızlık insanı öldürür mü, yoksa ruhu gerçekten özgürleştirir mi?

Yalnızlık seçilir mi, yoksa zorunlu mudur?

Bazıları yalnızlığı seçer, bazıları ise yalnızlığa mahkûm olur. Ama her iki durumda da sonuç aynıdır: Ruhun aynaya bakması, kendiyle yüzleşmesi. Kaçınılmaz olan şey, yalnızlığın bir öğretmen oluşudur. Ve yalnızlık, insanı ya çökertir ya da onu hakikatin kapısına taşır.

Ve belki de en sonunda anlıyorum ki; yalnızlık ruhun ibadetidir...

Yorumlar (0 yorum)
Yorum kurallarını okudum ve kabul ediyorum.
Henüz yorum eklenmemiş, ilk yorum ekleyen siz olun.