İmralı sürecinde terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın “silah bırakma” çağrısını köşeme taşımayı biraz geciktirdim. Bunun birkaç sebebi var: çağrı sonrası yapılan spekülasyonlar, öne sürülen iddialar ve PKK/YPG/PYD ve diğer ayaklarının ne cevap vereceğini beklemek istedim.
Bu hususa ilişkin değerlendirmelerime geçmeden önce hem süreci hem paradigmalardaki değişimi iyi analiz edebilmek için tarihteki bazı dönemleri hatırlatmakta fayda var.
DÜNYA SAVAŞI SONRASI SOSYALİZM AKIMI VE ÇÖKÜŞÜ
İlk olarak, ABD’de kapitalist sisteme karşı ortaya çıkan solculuk düşüncesi, Sovyetler Birliği'nde Marksist-Leninist ideoloji çerçevesinde daha farklı yorumlanmış ve Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle birlikte birkaç ülke dışında neredeyse bütün ülkelerdeki sosyalizm birkaç ay içinde çökmüştü.
Bu durum, Türk sosyalistleri arasında da büyük bir hayal kırıklığına ve örgütlerde çözülmelere, hatta kendini feshetmeye neden olmuştu. Tıpkı bölücü terör örgütü PKK (Türkçesiyle "Kürdistan İşçi Partisi", Kürtçesi ile "Partiya Karkerên Kurdistanê") gibi.
ÖCALAN VE GEZMİŞ'İN GERİLLA KAMPI
Bu söyleyeceğime başta solcular (işçi hareketi, sosyalizm, anarşizm, komünizm, Marksizm ve sendikalizm) olmak üzere birçok kişi/grup bana kızacaktır, biliyorum. Amacım terörist başı Öcalan’ı ve eli kanlı terör örgütü PKK’yı savunmak değil, paradigma ve kavramların değişimini ve kavramların sıkışmışlığını kısaca değerlendirmektir.
Hatırlatmak istediğim bir gerçek var: Abdullah Öcalan; Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan gibi Türk devrimcileriyle aynı atmosferde ve aynı yıllarda yetişti.
Hatta Öcalan, Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan hayranıydı, “ikisinin gerilla taktiklerini birleştirilmesi gerektiğini” savunmuş ve bu çizgide ilerlemişti.
Şu ayrıntıyı da hatırlatmak istiyorum: Deniz Gezmiş gibi birçok devrimci, Filistin kamplarında gerilla eğitimi alıp Nurhak Dağları'nda üs kurmaya çalışıp şehir gerillacılığına başvurup birçok silahlı eylem yapmıştır.
Farklı bir pencere daha açıp düşündürmek adına şunu da hatırlatmakta fayda var:
27 Mayıs 1960’ta Cumhuriyet tarihinin ilk askeri darbesinde, Türkiye’nin seçilmiş Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi. Darbe bildirisini okuyan Alparslan Türkeş ve arkadaşları “halk kahramanı” ilan edildiler, ta ki 12 Mart Muhtırası’na kadar.
12 Mart’ta ise “vatan haini” ilan edilip hapse atıldılar.
*
ÖCALAN'IN ÇAĞRISI VE DİKKAT ÇEKEN İTİRAFLAR
Gelelim Öcalan’ın çağrısındaki kabullenmişliğe ve itiraflara. Öncelikle belirtmeliyim ki Suriye’deki gelişmeler ile Türkiye’deki İmralı süreci ve Öcalan’ın çağrısı iç içe geçmiş bir dönemdir.
Bu bağlamda Öcalan’ın çağrısına bakacak olursak, benim için en büyük itiraf şu satırdı:
“Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı (Türk-Kürt kardeşliğini) parçalamayı esas gaye edinmiştir.”
Yani kapitalist modernitenin Türk-Kürt kardeşliğini parçalama çabalarına alet olduklarını itiraf etti. Bu, Öcalan'ın ideolojik bir özeleştiri yaptığını gösteriyor.
Abdullah Öcalan, silah bırakma çağrısında PKK’nın fesih gerekçelerini anlatırken çok önemli bir noktaya değiniyor:
“Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.”
Yani toplanacak kongreye açıkça “varlık nedenin ortadan kalktı” mesajını veriyor.
Metni baştan sona analiz ettiğinizde şu sonuca varabilirsiniz: Bu açıklama, örgütün geleceği açısından önemli bir dönüm noktasıdır.
*
PARTİLERİN ÇAĞRIYA TEPKİLERİ
Öncelikle CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e teşekkür etmek istiyorum, çünkü CHP’de bu olumlu sürecin “Erdoğan’a yarayacak” tarzı yanlış bir algı ve söylem vardı. Özel, CHP'nin geçmişteki tutumlarına kıyasla önemli bir adım attı.
Konuşmasında hükümeti sert eleştiri yağmuruna tutsa da İmralı süreci ile ilgili gayet ılımlı bir açıklama yaptı ve “Biz varız” dedi. Umarım bu sürece olumlu yaklaşım böyle devam eder.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’na gelince, sürece mesafeli yaklaşarak olumsuz bir tutum sergiledi. Bu durum, İYİ Parti'nin gelecekteki siyasi duruşu açısından sorgulanmasına neden olabilir.
DEM Partisi içinde ise farklı sesler yükseldi. Bazı milletvekilleri, Öcalan'ın çağrısını olumlu karşılarken, bazıları ise bu çağrının devlete yönelik olduğunu ve PKK'nın sorumluluk alması gerektiğini vurguladı. Bu durum, parti içindeki fikir ayrılıklarını gözler önüne seriyor.
Özellikle DEM adına konuşan Gülistan Koçyiğit, “Çağrı metninde, PKK’ya çağrı yaptığı kadar devlete de çağrı yapıyor. Bu çağrının Suriye’ye yönelik olmadığının altını çizmek gerek.” diyerek, çağrıya uymayacaklarını belirtti.
*
PKK VE UZANTILARININ OLUMSUZ TEPKİLERİ: ÖCALAN ARTIK ETKİLİ Mİ?
Öcalan'ın çağrısına PKK'nın Suriye, Irak ve Avrupa kanatlarından olumsuz yanıtlar geldi. Öcalan, geçmişin getirdiği tecrübeyle bu çağrısına zaten uymayacaklarını biliyordu. Bu yüzden metnin sonunda “Ortak yaşama inanan ve çağrıma kulak veren tüm kesimlere selamlarımı iletirim.” dedi.
Peki, bu çağrıya kim ne cevap verdi? Sırayla bakalım:
PKK’nın Sözde Yürütme Komitesinden Şartlı Yanıt
Örgüt, Öcalan’ın çağrısına uymak için birçok şart koştu. Yani olumlu görünümlü bir açıklama yaptılar.
PKK’nın sözde Yürütme Komitesi şu ifadeleri kullandı:
“Örgütün çağrının içeriğine olduğu gibi katıldığı ve çağrının gereklerine uyacağı ve uygulayacağı” belirtildikten sonra şu ifadeye yer verildi:
“Fakat başarı için demokratik siyaset ve hukuki zeminin de uygun olması gerektiğinin altını çizmek istiyoruz.”
“Kongre toplamak için hazır olduğunu ancak bunun gerçekleşebilmesi için uygun, güvenlikli ortamın oluşması ve kongrenin başarısı için de Öcalan'ın bizzat yönlendirmesi ve yürütmesinin gerektiğini,”
“Çağrının başarıyla hayata geçmesi için Öcalan'ın fiziksel olarak özgür olması, yaşar ve çalışır koşullara kavuşması, arkadaşları dâhil istediği herkesle engelsiz ilişki kurabilmesi gerektiğini…”
SDG/PYD/YPG: Çağrı Bizi Kapsamıyor
Bilmeyenler için SDG'nin (Suriye Demokratik Güçleri) omurgasını, PKK'nın uzantısı olan Kürt Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) silahlı kanadı Halk Koruma Birlikleri (YPG) oluşturuyor.
Arkasını ABD ve İsrail’e dayayan SDG’nin sözde komutanı Mazlum Abdi, Öcalan'ın çağrısının kendilerini kapsamadığını belirterek, "PKK'nın silah bırakma çağrısı onları ilgilendirir, bizim Rojava'daki güçlerimizi ilgilendirmez." dedi.
YPG: Masada Çözeceğiz
YPG Basın İrtibat Merkezi Sorumlusu Sîyamend Elî, "Bu mesaj, savaşı durdurmaya dönük bir mesajdır. Demokrasi, barış ve diyalog yolu ile masada sorunu çözmeye yöneleceğiz.” dedi.
PYD’nin sözde Başkanlık Konseyi: Mahkumlar Serbest Bırakılırsa!..
Herhalde çağrıya uymamak için en imkânsız şartlar PYD’den geldi diyebiliriz.
PYD’nin sözde Başkanlık Konseyi üyesi Salih Müslim, PKK'ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı'na (ANF) yaptığı değerlendirmede "Top artık Türk devletindedir." dedi.
Müslim ayrıca şu şartları öne sürdü:
-Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması
-Terör suçundan hapis yatan mahkûmların serbest bırakılması
-Belediyelere atanan kayyumların geri çekilmesi
-Türkiye'nin PKK ile "ateşkes ilan etmesi"
Bunların gerçekleşmesi halinde PKK'nın "diğer adımları atabileceğini" savundu.
PKK/KCK Yürütme Konseyi: Devletin Adım Atması Gerekiyor…
Sözde PKK/KCK Yürütme Konseyi üyesi ve Avrupa yapılanması sorumlusu Zübeyir Aydar, Öcalan’ın “Silah bırakma ve örgüt fesih” çağrısının Suriye’deki PKK yapılanmasını kapsamadığını belirterek birçok şart öne sürdü.
Zübeyir Aydar ayrıca şu ifadeleri kullandı:
"Hem anayasa dâhil hukuki adımların hem de devletin adım atması gerekiyor."
IKBY: Arabulucu Olmaya Hazırız
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda barış sürecini "tamamen desteklediklerini" vurguladı ve "Sürecin ilerlemesi için arabuluculuk rolü üstlenmeye ve gereken her türlü desteği vermeye hazırız." ifadelerini kullandı.
KYB: Desteklemeyi Milli Görev Kabul Ediyoruz
Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) partisi başkanı Bafel Talabani, Öcalan'ın çağrısını memnuniyetle karşıladıklarını söyledi.
Talabani, KYB'nin şu açıklamasını yaptı:
"Kürt ve Türkler arasında birlik ve kardeşliği besleyen her türlü girişimi desteklemeyi milli görev kabul ediyoruz."
*
TÜRKİYE’NİN NİHAİ HEDEFİ NE?
Öcalan’ın kendi kurduğu PKK ve uzantılarından gelen yanıtlardan da anlaşılacağı üzere, artık örgüt üzerindeki etkisinin büyük ölçüde azaldığını söyleyebiliriz.
Elbette önümüzdeki günlerde kurul toplandığında yapılacak görüşmeler sonrası, ilk açıklamalardaki şartlar değişebilir. Bunu ilerleyen zamanda göreceğiz. Buradaki değişimden kastım, yeni şartlar öne sürmek değil, tam tersine öne sürdükleri şartlardan geri adım atmalarından bahsediyorum.
Çünkü gerek İçişleri Bakanlığının, gerek Dışişleri Bakanlığının, gerekse de MİT ve TSK’nın düzenlediği başarılı operasyonlar ile kanlı terör örgütü PKK/YPG/PYD/PJAK peş peşe aldığı darbelerle çok ama çok zor bir duruma düşmüştür.
Terör örgütü PKK, Türkiye’de zaten kaybetti/bitti. Yani devletle pazarlık söz konusu değil! Öyle bir konumda DE-ĞİL-LER.
Esad rejiminin devrilmesiyle Orta Doğu’da değişen yeni düzen, Türkiye’nin baskın güç olması nedeniyle örgütü oldukça müşkül bir duruma soktu. Bu yüzden kurul toplantısı sonrası bazı olumsuz açıklamalar olumluya dönebilir.
Sırrı Süreyya Önder’in dediği gibi, asıl kritik aşama geçildi; işin yüzde 50’si tamam ama esas süreç şimdi başlıyor.
Elbette kolay olmayacak, sancılı bir süreç olacak. Bu çağrı terörü tamamen bitirmeyecek. PKK silah bırakıp kendini feshetse bile, varlıkları YPG’ye transfer olacaktır. Ki zaten YPG, PKK’nın bir uzantısıdır.
Ancak bizim için önemli olan, DEM’in terörle bağlantısını tamamen koparması, Türkiye’den terör örgütlerine katılımın tamamen bitmesi ve iç huzurun sağlanarak ulusal birliğin sıkı bir şekilde korunmasıdır.
Ve bunu başarmak zorundayız…